10 Temmuz 2008 Perşembe

AĞA BUSH


ABD’ye meydan okuyan İran Cumhurbaşkanı rastladığım en mütevazi devlet adamı.

İki gün Gelişen 8 Ülke (D-8) Zirvesi’nde izlediğim İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın kişiliğine değinmeden edemeyeceğim.. Zirvenin tartışmasız en gözde devlet adamı olan Ahmedinejad, kalacağı Hilton Oteli’ne konvoyla geldiğinde inanılmaz bir güvenlik kordonu gördüm. Uzun siyah limuzinden sarkan İranlı korumalar, kuş uçurtacak cinsten değildi. O küçük adam, kapıdan içeri girerken etraf öyle karıştı ki ben resim çekerken korumalar tarafından başka bir köşeye atıldım. Küçük adam o kadar mütevazi, cana yakındı ki yanına yaklaşmak isteyenlere tek elini havaya kaldırım selam veriyordu. Suratında hiç tebessim eksilmiyordu. O ve dışişleri bakanı asansöre binerken arkadan siyah çarşaflar giymiş yarım düzine kadın belirdi. Onlar da yandaki asansöre binip 31. kata çıktılar.

Zirve günü Mahmud Ahmedinejad, odak noktası oldu. Tüm devlet adamları onla kucaklaşmak, el sıkışmak için sıraya girdiler.



Tüm fotoğrafçılar basın toplantısında en ufak hareketini çekiyorlardı. Halk adamı cumhurbaşkanı, basın toplatısı yaparken bile kendisine işaret edenlere selam vermeyi ihmal etmiyordu. Tüm salona hakimdi. Lisan bilmiyordu ama sorulan soruları anlıyor gibi ifadeler takınıyordu. Zirvenin nihai bildigenin açıklandığı basın toplantısı bile ona yetmedi. ABD’ye ve Başkan Bush’a saldırmak istiyordu. Sırf içini boşaltmak için özel olarak yalnız başına aynı salonda ikinci bir basın toplantısı düzenledi.

Düşmanına bile saygı göstermesi dikkatimi çekti. İranlı tercümanı sık sık “Bush” diye tercüme ediyor, o da sürekli “Agha Bush” diyerek tercüme eksikliğini “Mr Bush” diye değiştiriyordu. İran Cumhurbaşkanı boşu boşuna halkın sevgilisi haline gelmemişti.

Geldiğim günden beri kafaya koymuştum. Basın toplantısından sonra yanına gidecek ve birlikte hatıra resmi çektirmeyi deneyecektim. Ama güvenlik görevlilerini geçmem çok zordu.

Sadece İranlı korumalar değil, Malezyalı korumalar da çok acımasızdı. Cumhurbaşkanının tercümanına yaklaştım ve annemin İranlı olduğunu ve Ahmedinejad ile hatıra resmi çektirmek istediğimi söyledim. Tercüman basın toplantısı çıkışı isteğimi yerine getirmeye çalışacağını söyledi. Elimde video kameram da vardı. Yanına yaklaşabilsem rahatlıkla onla röportaj da yapardım ama o kalabalıkta nasıl anlaşacaktık. Farsçadan başka dil bilmiyordu.

Çıkarken yanına yaklaşmayı denedim. Korumalar benim ayağımı yerden kestiler. Allahtan tercüman beni gördü ve Ahmedinejad’ın kulağına annemin İranlı olduğunu fısıldadı. O anda tüm yollar açıldı ve kendimi Ahmedinejad ile çok samimi vaziyette buldum. O Farsça bana anneme selam söylememi söylüyordu. Annemin vefat ettiğini el hareketleriyle anlatmaya çalıştım. Annemin sağolmadığını öğrenince gerçekten üzülmüştü. Bu kez üzüntüsünü ifade etti ve bir kadın ismi söyledi. Bana annesinden bahseder gibi geldi. O ara dilde anlaşabilsek özel röportaj yapabilirdim. O kadar yakın davranıyordu ki.

Tercüman da yanımızda olmadığı için el sıkışık birbirmizden ayrıldık. ABD’ye meydan okuyan bu küçük adamı unutamayacağım. Hangi Cumhurbaşkanı kalabalıkta gördüğü bir yabancıya bu kadar içten davranırdı?

Fotoğraflarımı çekmesi için oradaki Sipa muhabirini ayarlamıştım. Çektiği fotoğraflara bakınca çok karanlıktı. Nedenini Fransız fotoğrafçı şöyle açıkladı: “Korumalardan o kadar darbe yedim ki. Fotoğraf makineme bile vurdular.”

Hiç yorum yok: